Vakanüvis yazdı: Yunanistan’ın köpürtülmüş tarihi

Batı’nın küçük eniştesi: Yunanistan

Vakanüvis

Yunanistan’ın sıklıkla şımarık, zaman zaman da ateşle oynayan hal ve hareketleri, Türkiye’nin sabır sınamasından geçiyor.

Batılı devletlerin sırtını sıvazlamasıyla iyice şirazesi bozulan Yunan yönetimi, sinirleri daha ne kadar gerecek meçhul. Meçhul olmayan ise tarihi hakikâtler…

Tarihinin çok uzun bir bölümünde bolca ezildiği, eziklendiği; efsane, yalan, mit vb ile kendisine bir geçmiş imal ettiği, küçük bir ülke olma, hassaten de asırlarca Müslüman Türk idaresinin boyunduruğu altında kalmanın bariz kompleksini yaşadığı gibi hakikâtler…

“En huzurlu dönemleri Osmanlı zamanındaydı”

Yunan(istan) ile ilgili tarihteki ilk kayıtlara M.Ö. 800’lerde tesadüf ediliyor.

Modern zamanlarda ‘Antik Yunan’ olarak adlandırılan klasik dönem, Roma İmparatorluğu’nun istilasının tarihi olan M.Ö. 323’e kadar devam etmişti.

Uzun asırlar boyunca Roma İmparatorluğu’nun yönetimi altında kalan Yunan coğrafyası, 1430’da Selanik’in, 1453’te de İstanbul’un fethiyle Osmanlı hakimiyetine girmişti.

Dinlerine, dillerine karışılmadan, ticaret yapıp zenginleşmelerine müsaade edilen Yunanlılar, tarihlerinin belki de en istikrarlı, huzurlu devresini Müslüman Türklerin yönetiminde geçirmişlerdi.

‘Tanrıları’ geçimsiz ve sahtekârdı

Bugünkü Yunanların ataları olarak atıfta bulunduğu Antik Yunan’ın tarih sahnesinde görüldüğü asırlarda, bugünkü Atina ve çevresinde yaşayan toplum, tam bir putperest toplumdu.

Bugün de ayakta olan Atina Akropolisi’ndeki (Hisar) Partenon, ‘Yunan itikadı’na göre tanrıların ikametgâhıydı. Tanrıların esas mekânı aslında Yunanistan’ın en yüksek dağı olan Olimpos’tu, Partenon ise bu dağın bir yansıması olarak düşünülüyordu. Bütün tanrıların heykelleri buradaydı.

Partenon’da 12 tanrı bulunur, bu tanrıların sayısı hiç değişmez, bir tanrı görevi bıraktığı ya da başına bir iş geldiği zaman yerine yeni bir tanrı atanırdı. Zeus gökyüzü ve hava olayları, Poseidon denizler ve depremler, Hephaistos demircilik ve ateş, Afrodit aşk ve güzellik, Ares savaş, Dionisos şarap, üzüm ve eğlence, Athena savaş stratejisi, Hera bereket, Apollon ışık, Artemis okçuluk, Hades yer altı ve Hermes hırsızlıktan sorumlu tanrı ve tanrıçalardı.

Bu tanrılar; pek çok ahlaki zafiyeti olan, birbirlerinin kuyusunu kazan, annesini öldüren, kötülük için işbirlikleri yapan, kısacası kötü insanlardaki hemen bütün defoları bünyeleri barındıran tiplerdi. M.Ö. 500’üncü yıllarda Yunan yarımadasındaki toplumlarda, bu inanç karmaşası hakimdi.

Atina’ya yüksek bir tepeden bakan bu tapınak, aynı zamanda devletin hazinesi olarak da kullanılıyordu. Şehir devletinin (Polis) yöneticileri, ‘tanrılara adak’ adı altında halktan kıymetli bağışlar toplayıp, burada saklıyorlardı. Yine savaşlardan elde edilen ganimet ile halktan toplanan vergiler de Partenon’da muhafaza ediliyordu.

Eski Yunan’ın ilk devirlerinde, karanlık tarihi dönemlerinde, burada tanrılara insan kurban edildiği de görülmüştü. Antik Yunan tanrılarına ve bu tanrılar etrafında oluşan din/lere dair şeyler ise söylence, masal, şiir ve destanlar aracılığıyla günümüze kadar gelebilmişti.

Antik Yunan’daki dini anlayışa dair kapsamlı bilgiler İzmirli Homeros’un ‘İlyada’ ve ‘Odysseia’ isimli destanlarıyla Atinalı Apollodorus’un ‘Bibliotheca’sında yer almaktaydı. Bu yazınlar bir nevi ‘antik Yunan ilmihali’ydi.

“Yunan Tanrıları”nın mekânına minare dikmiştik”

Partenon’la ilgili ilginç bir detay ise bölgede Osmanlı egemenliğinin başlamasının ardından yaşanmıştı. Osmanlılar, 1430’da Selanik’i, peşi sıra da bütün Yunan coğrafyasını ele geçirmişti. Osmanlılar, Yunan tanrılarına tapınma için yapılan Parthenon’u camiye çevirmişler, 1456 yılında da buraya bir minare inşa etmişlerdi. Balkanlara yapılan akınlarda Türkler burayı cephanelik olarak da kullanmıştı.

Venedikliler; 1687’de caminin olduğu yeri top atışına tutmuş, daha sonra tamamen ele geçirmiş, ardından minareyi yıkmışlarsa da sonrasında bölgeyi terk etmek zorunda kalmışlardı.

“Küçük Asya Felaketi’ni hâlâ unutamadılar”

Yunan isyanı sırasında Atina’daki Partenon’a saklanan asiler, şehirdeki Osmanlı güçlerine buradan saldırmıştı. Yunanlılar, 1821’de Müslüman Türklere yönelik kanlı bir etnik temizlik başlatmış, nihayet 1832’de de bağımsızlığını ilan etmişti. Bağımsızlık, büyük ölçüde Fransa, Rusya ve İngiltere’nin hem etnik temizliğe hem de Osmanlı ile savaşa destek vermeleriyle gerçekleşmişti.

Yunanistan’daki ‘Megalo İdea’ takıntısının tohumları da bu dönemde ekilmişti. Yunanistan’ın I. Dünya Savaşı’nın ardından Anadolu’yu istila girişimi de yine bu takıntıyla ortaya çıkmıştı.

Hikâye, Yunanlılar açısından tam bir felaketle sonuçlanmıştı. ‘Felaket’ ifadesi bizzat Yunanlılar tarafından bulunmuştu. Anadolu’daki yenilgi Yunanistan’da hâlâ ‘Mikrasiatiki Katastrofi’ (Küçük Asya Felaketi) olarak anılmakta.

“Dini ritüelleri de, sosyal davranışları da tuhaftı”

Pagan Yunanlar, günlük hayatlarında birbirinden batıl, tuhaf inanç, ritüel ve yaşam pratiklerine sahipti.

Ölülerin ruhlarını taşıdıklarına inandıkları için fasulye yemezlerdi. Tiyatroyu, adeta bir tapınma törenine dönüştürmüşlerdi. Bazı tiyatrolar, 15 bin seyirci kapasiteliydi. Tribünler tıka basa dolar, sahnedeki oyuncular, yüzlerinde maskelerle antik Yunan dininden izler taşıyan söylenceleri oynarlardı.

Tişört’ü Yunanlılar bulmuştu. Kadınlar da, erkekler de çoğunlukla kolsuz tişörtler giyerlerdi. Köleler ise bu giysiyi giyemezlerdi, onlar sadece peştemalle yetinmek zorundaydılar. Yunanlar, Olimpiyat oyunlarını, tanrı Zeus’u bağlılıklarını sunmak için başlatmışlardı.

M.Ö. 776’da, Olympia şehrinde ilk Yunan Olimpiyatı düzenlenmişti. Yarışlar erkekler arasında geçiyordu ve anlamsız bir biçimde katılımcıların çırılçıplak mücadele etmesi şartı vardı. Antik Yunan sakinlerinin çıplaklık takıntısı sadece spor gösterileriyle de sınırlı değildi. Çoğu Yunan çıplak çalışırdı.

Bugün ‘lise’ olarak çevrilen ‘gymnasium’ kelimesi de ‘çıplak egzersiz okulu’ anlamına gelen Yunanca ‘gymnasion’ dan türetilmişti. Asırlardır dünyanın her tarafında hakaret olarak kabul edilen ‘orta parmak’ hareketini bulanlar da Yunanlardı. Bu arada, Noel Baba’nın kökenleri de antik Yunan’daydı.

“Zombilere inanıyorlardı”

Eski Yunanlılar zombilere inanır ve ölülerin mezarlarından çıkmaması için ciddi önlemler alırlardı. Yeniden dirileceği düşünülen cinayet kurbanları, genetik bozuklukları olanlar ve daha pek çok grup için ‘geri gelir’ diye düşünüyorlardı. Bu insanlar defnedilmeden önce ya yakılıyor ya da parçalara ayrılıyor, sonra da ‘kalkmamaları’ için üzerlerine ağır taşlar yığılıyordu.

Eski Yunanlılar, pedofiliyi utanılacak bir şey olarak görmezlerdi. Hatta, masum çocuğun babası, yaşlı erkeği kendisi seçerdi. İnanışlarına göre, Olympos‘taki tanrılar da aynısını yapmaktaydı. Antik Yunan’da işkence yaygın bir cezalandırma yöntemiydi. Bunların içerisinde birisi ise inanılmaz acımasızlıkta bir düzenekti. Kurbanlar, bronz bir boğanın içine yerleştiriliyor, sonra da boğanın altında ateş yakılıyordu. Eski Yunanistan’da lezbiyenlik yaygındı.

Hatta, Midilli adasının eski adı ‘Lesbos’ du. Anadolu’daki ana tanrıça Kıbele’ye tapan kadınlar içerisinde yaşamını sadece hemcinsleriyle geçirme eğiliminde olanlar, Lesbos adasında toplanıyorlardı. Antik Yunan’da ‘erkek fahişelik’ de vardı.

“Antik Yunan’ aslında koca bir yalan”

Bütün bu tarihsel gerçeklere rağmen ‘antik Yunan’ aslında pek çok noktada kurmaca bir tarihe ve hak edilmemiş bir övgüye sahip. Hikâye de çok eskilerde değil, 1700’lerin sonlarında ortaya çıkmıştı.

Temelinde ise ‘uygarlık öncülüğünü Batı merkezli oluşturma’ takıntısı yatmaktaydı. İngiliz tarihçi Martin Bernal, kaleme aldığı “Kara Atena: Eski Yunan Uydurmacası Nasıl İmal Edildi” isimli kitabında, bu sapma ve saptırmayı detaylı bir şekilde anlatmıştı.

Çok özet olarak antik Yunan / Batı, aslında pek çok inanç ile kültürel ve teknik bilgiyi Asya ve Afrika’dan almıştı. Ancak coğrafi keşiflerle başlayan sömürgecilikle birlikte, Batı şehirlerinde ‘en üstün biziz’ düşüncesi aydınlar arasında yaygınlaşmaya başlamıştı.

Hal böyle olunca da Batı için başka coğrafyalardan değerler almış olmak kabul edilemezdi. Çünkü bu kabul edilirse ya çekik gözlülerden, esmerlerden ya da derisi siyah olanlardan etkilenmiş olacaklardı.

İlericiliğin tek kaynağı: Batı

Oysa ‘Batılı; beyaz, akıllı ve iyiydi. İlericiliğin tek bir kaynağı vardı, o da Batı’ydı. Bundan dolayı da Batılı aydınlar, tarihi olduğu gibi kabul etmek yerine yeni bir tarih yazmayı tercih etmişlerdi. ‘Yunan medeniyeti ve bunu gerçekleştiren ‘beyaz adam’ miti böyle oluşturulmuştu. ‘Kara Atena’da, Avrupa’nın üstünlüğünün delili olarak sunulan bu medeniyetin, aslında ağırlıklı olarak Mısır ve Fenike kökenli olduğu örnekleriyle ortaya konulmaktaydı. Ancak mezkur etkilenmeyi zûl addeden Batılı kafa, bunun yerine kuzeyden gelen Arî ırk uydurmacasını ortaya atmıştı.

Oysa antik Yunan’dan Heredot bile, Tarihinde alfabe ve tanrı adlarını Fenikelilerden aldıklarını anlatıyordu. Yunan mitolojisinin büyük bölümünün Mısır kaynaklı olduğu da yine Tarihte dile getirilmişti. Bu arada İyon (Yunan) kelimesi bile, kök olarak Yunanca değildi. Mısır, Pers ve Sami dillerinde ‘İyon’ kelimesi ‘Yunan’ anlamında kullanılıyordu.

“Irkçılık, antik Yunan’da revaçtaydı”

Bu arada Batı dünyası, ırkçılık yaparak ırkını “ileri, doğru, güzel” göstermenin temellerini de yine antik Yunan’da bulmuştu.

M.Ö. 322’de ölen Aristoteles, “Soğuk bölgelerde ve Avrupa’da yaşayan ırklar, cesaret ve tutku doludur. Asya ırkları ise cesaret ve irade gücünden yoksundur. Coğrafi bakımdan tam orta yerde bir konum işgal eden Helen ırkı ise her iki tarafın da en iyi yönlerini almıştır. O nedenle başkalarını yönetme yeteneğinde olmaya devam etmişlerdir.” diye yazmıştı.

Aristoteles, ırksal üstünlüğü iklim koşullarına bağlamış ve antik Yunan’ın diğer halkları yönetme hakkı olduğunu ileri sürmüştü. Bir de ‘ırk çizelgesi’ hazırlamıştı.

“Siyah ırk, çizelgenin en altında bulunuyordu”

Bu çizelgeye göre en üstte beyaz ırk, altında sarı ırk, en altta da siyah ırk yer alıyordu.

Aristoteles’ten 2100 yıl sonra yaşayan Fransız diplomat Arthur de Gobineau (ö. 1882) , bu arka planı ‘İnsan Irklarının Farklılığı Üzerine Denemeler’ isimli kitabında iyice fütursuz hale getirmişti:

“Siyah tür, en aşağıdadır ve merdivenin dibinde bulunur. En ilkel biçimindeki hayvanca karaktere sahiptir. Sarı ırk, uyuşuktur, aptal, güçsüz ve dik kafalıdır.’ Bir başka Fransız Georges Cuvier ise Zenci ırkı, gözle görülür bir şekilde maymun soyuna yakındır. Onların meydana getirdiği sürüler tam bir barbarlık aşamasındadır” diyordu.

– Erin Kelly, “Batı Uygarlığının Kurucularının Garip Yönünü Ortaya Çıkaran 33 Antik Yunan Gerçeği” , allthatsinteresting.com, 9 Ağustos 2018

– İlkay Aydın, “Kara Atena: Eski Yunan Uydurmacası Nasıl İmal edildi?” ekstrembilgi.com, 2016

– “Antik Yunanistan Hakkında 10 Gerçek”, National Geographic, natgeo.com

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir